Hazırlayanlar: Barış Özgen Şensoy, İlker Özyıldırım
Söyleşi Soruları
Aşağıda toplumsal düzeyde gerçekleşen 'olağanüstü' durumlara ve travmatik yaşantılara psikanalitik bağlamda nasıl yaklaşılabileceğine ve etkilerinin ne şekilde anlaşılabileceğine yönelik bazı sorular hazırlanmıştır. Soruları deneyimlerinize dayanarak olabildiğince genel ve soyut biçimde yanıtlamanızı tercih etmekteyiz.
- Toplumsal düzeyde gerçekleşen travmatik etkileri bireysel düzeyde düşünürken ve daha çok hangi kuramsal kavramsallaştırmalardan yararlanmaktasınız?
- Toplumsal düzeyde gerçekleşen 'olağanüstü' durumların analitik çerçeve üzerine ne tür yansımaları olmaktadır; bu yansımalar karşısında genel olarak nasıl bir anlayış ve tutum geliştirmektesiniz?
- Toplumsal düzeyde gerçekleşen travmatik olayları takip eden süreçlerde dayanışma ve gönüllülük vurgusu taşıyan, ve bazen ücretsiz, psikanalitik çalışmalar yapılabilmektedir. Böylesi bir bağlam içinde gelişen çalışmaların analitik sürece, aktarım karşı aktarım dinamiklerine yansımalarına dair gözlemleriniz nelerdir?
- Toplumsal düzeyde gerçekleşen 'olağanüstü' durumların ve travmatik etkilerin içinden geçerken bu yaşantıların analitik 'duyum', 'duruş' ve 'tutumlarınızda' ne gibi etkileri olmaktadır?
- Toplumsal düzeyde gerçekleşen travmatik olaylar bağlamında ruhsal gerçeklik ve dış gerçeklik, düşlem ve gerçek, aktarım ve hakikat çiftlerinin ilintileri ekseninde yeniden düşündüğünüz ve değerlendirdiğiniz noktalar olmakta mıdır?
SVERRE VARVIN: "İnsanların 'travması' yoktur; travmaya maruz kaldıktan sonra harekete geçen, zihinsel olarak hayatta kalma yolları olan ancak büyük acılar yaratan süreçler vardır."
Çeviren: Barış Özgen Şensoy
1.
Bence kuram çalıştığımız olgu temelinde geliştirilmelidir. Travmatik etkiler dış dünyada gerçekleşip bireyde derin ve kapsamlı kaygılar uyandıran olaylar sonucunda ortaya çıkar. Travmatik bir deneyim çocukluk çağı ilişkisel deneyimlerinin sonucu olan erken dönem kırılganlıkları harekete geçirebilir. Bu yüzden bence travmatik deneyimlerin bireyi nasıl etkilediğini anlamaya yönelik ilişkisel bir kurama ihtiyaç vardır. Ancak psikanalitik nesne ilişkileri kuramı genel olarak yeterli değildir. Travmatik etkiler beyin beden ilişkisini etkiler; bu yüzden de nörobiyolojik ve biyolojik kuramlara ihtiyaç vardır. Neyin travmatik olarak deneyimlendiği ve nasıl deneyimlendiği, kültürel, toplumsal ve tarihsel olaylara bağlıdır. Travmatize olmuş bir bireyi anlamak için bu disiplinlerden de kavrayışlara ihtiyaç vardır.
2.
Savaşlar, baskı, bireylere ve gruplara kötü muamele ve eziyet edilmesi gibi günümüzün toplumsal ve kolektif olayları olağanüstüdür, ancak belirli şekillerde. Bu olaylar “psikanalitik çerçeveyi”, yani psikanalitik kuramı ve anlayışı etkiler ve etkilemiştir. Ancak psikanalizin, toplumsal olayların insanları nasıl etkilediğini anlamakla çiftedeğerli bir ilişkisi vardır ve bu alanda kuramın gelişimi birçok açıdan sınırlıdır; toplumsal ve kültürel olanın farklı seviyelerde grubu nasıl etkilediği konusunda zorluklar yaşar. Örneğin, Yahudi Soykırımı’nı (Holocaust) anlamak üzere sistematik bir psikanalitik çalışmanın başlaması 2. Dünya Savaşı’ndan yıllar sonra olmuştur. Ağır toplumsal travmatik durumlar grup ve bireyleri karmaşık biçimlerde etkiler. Benim açımdan, Vamık Volkan’ın büyük grup dinamiklerini tarihsel bir perspektiften ele alması önemli bir etki olmuştur, çalışmaları anlayışımızda ileriye doğru önemli bir adımı ifade eder.
Ağır toplumsal travmatik etkiler sonucunda ortaya çıkan, bireysel ilişkiler, grup/aile dinamikleri ve kültürel etkiler arasındaki karmaşık dinamikleri anlamaya çalışıyorum. İndirgemeci bir anlayışı temsil ettiği için “travma” üzerine bir kuram kesinlikle yeterli değil. İnsanların “travması” yoktur; travmaya maruz kaldıktan sonra harekete geçen, zihinsel olarak hayatta kalma yolları olan ancak büyük acılar yaratan süreçler vardır; insanlar bu süreçlerden muzdariptirler. Unutmamalıyız ki birçoğu uzun zaman metanetli (resilient) olabilirler. Bütün bunlar mağdurun bağlamıyla yakından ilişkilidir. Toplumsal, kültürel ve tarihsel dinamikleri anlama ihtiyacı aşikardır ve unutmamalıyız ki bu deneyimlerin birçoğu yoğun insan hakkı ihlaline girer, bu yüzden de hukuki ve insan hakları çerçevesinin de dikkate alınması gerekir.
3.
Psikanaliz, klinik bağlamlarda olduğu kadar toplumsal ve kültürel bağlamlarda da uygulanabilecek bir bilgi birikimidir. Bence psikanalistler mağdurlarda bir hastalığın gelişmesini engelleyecek ve etkilenenlerin daha kötü olmasının önüne geçecek çalışmaların düzenlenmesinde etkin olabilecek bir bilgiyi taşıyorlar, temsil ediyorlar. Demem o ki psikanalistler yalnızca bireysel terapist olarak değil, aynı zamanda toplumsal travmatik durumların mağdurlarına yönelik önleyici ve insani bir kolektif çalışmaya da katkı sunabilirler.
Toplumsal travma çoğunlukla insanlıktan çıkarıcıdır. Bireyler ve gruplara aşağılık insanlar gibi davranılır ve şiddetli değersizleşme ve dışlanma hisleri bunu takip eder. Psikanalizin mağdurlara sağladığı insaniyet hissi vazgeçilmez olabilir. Böylesi bağlamlarda aktarım karşı aktarım dinamiklerini anlamak çok önemlidir çünkü hem mağdurların hem de yardım edenlerin tepkileri güçlü, anlaması ve ilişki kurulması zor olabilir. Psikanalist buna ihtiyacı olan insanları tedavi edecektir. Ancak, birçok travma sonrası tepki bir süre sonra azaldığı için, tedavi başlamadan önce dikkatli bir değerlendirme yapmak gerekir. Mağdurların acılarını kendi yöntemlerince yaşamak ve ifade etmek için zamana ihtiyaçları vardır. Tedavi süreçlerinde, bunlar zaman zaman karmaşık ve zor olduğundan, aktarım ve karşı aktarımın psikanalitik anlayışla ele alınması gerekir. Ancak bu süreçlerin ele alınışı travmatize olmuş kişiye yardım edebilecek unsurun nüvesi olabilir. Denebilir ki, travmatize olmuş hasta ilk andan itibaren travmatik deneyimleri psikanalist ile olan ilişkisine taşır ve kanımca psikanaliz, bu taşınanları hastanın yararına en derin ve kullanışlı biçimde değerlendirebilecek anlayışı temsil eden bir disiplindir.
4.
Bu önemli bir soru. Travmatik deneyimlerin hasta üzerindeki etkisini deneyimlemek süreç içerisinde bunaltıcı olabilir ve zaman zaman analistin görmezden gelmek ve savunma göstermek isteyeceği güçlü duygusal tepkileri harekete geçirebilir. Savunmalar ve canlandırmalar ortaya çıkabilir çünkü duyum ve duruşunuz etkilenebilir. Bunun olabileceğinin bilincinde olmak ise önemlidir, zira sıklıkla böyle anlarda analist hastanın duygu dünyasının nasıl etkilendiğine temas eder. Böylesi anlarda güçlü işbirliğinin yeniden tesis edilmesi, terapötik süreçte dönüm noktaları oluşturabilir. Bundan dolayı, terapistlerin terapötik süreçte yaşanan duygusal zorluklarla ilgili konuşabileceği ve derinlemesine çalışmayı deneyebileceği süpervizyon ya da meslektaşlar grubu önemlidir.
5.
Hastaya dış gerçeklikte ne olduğunu teslim etmek önemlidir. Böylesi durumlarda, sıklıkla içsel ve dışsal olan arasındaki sınırın hasta için bulanıklaştığı görülür. Sonrasında, travmatize olan kişi neyin içsel neyin dışsal olduğu konusunda tekrar eden kafa karışıklıkları yaşayabilir. Farklı derecelerdeki travmatik deneyimler, diğer deneyimler gibi, fantezide çalışılır ve dönüştürülür. Bunlar aktarımda belirir ve algılama hataları ve güvensizliğe yol açabilir. Yorumlar bundan dolayı tarihsel gerçekliği, yani hastanın hakikat olarak algıladığı şeyi, hesaba katmalıdır. Empati yeterli değildir, kişinin aktarım ilişkilerinde ortaya çıkan zorlu duyguların belirmesi anında hastayla olması ve böylesi deneyimlerin hasta için duygusal önemini onaylaması gerekir.
* Formatör analist, Norveç Psikanaliz Derneği üyesi. İşkence başta olmak üzere ağır travmatik durumlara maruz kalan mültecilere yönelik çeşitli çalışmalar yürütmüştür.
** Psikanaliz Yazıları’nın Bireysel ve Toplumsal Travmalar I başlıklı 34. sayısında (İlkbahar 2017) yayınlanan bu söyleşilere katkı sunanlara ve bize bu paylaşım olanağını yaratan Psikanaliz Yazıları Yayın Kurulu ve Bağlam Yayınları’na teşekkür ederiz.