Donald W. Winnicott

Donald W. Winnicott

Önsöz

Winnicott’un yapıtına göz attığımızda, çalışmalarını temel bir kavramsal eksen etrafında tanımlamak zordur. Örneğin, freudcu kurama bilinçdışı arzuyla savunma arasındaki çatışma ekseninden ve cinsellik kuramından hareketle yaklaşabiliriz. Buna karşılık Winnicott’un yapıtında temel bir eksen yerine, kavramsal adacıklardan söz etmek mümkündür. Ama bu kuramsal konum onun çalışmalarını daha az değerli kılmaz. Tam tersine klinik deneyimin yüreğinden doğan zengin bir metapsikolojik hazine oluşturur. 

Winnicott üzerine hazırladığımız bu dosyaya önsöz olarak seçeceğim konu; geçiş nesneleri olacaktır. Çocukluktan yetişkinliğe uzanan gelişimsel süreklilikte, nesne kullanımının kilit işlevini ortaya koyarak hayata ve yaşama dair bir boyutu, yaratıcılığı vurgulamak istiyorum. Çocuğun dört, altı, sekiz, on iki aylar etrafında ilk kez kendiliği dışında bir nesneyi  -yastık, bez parçası, çarşafının bir ucu veya tüylü bir oyuncak-  keşfetmesi, anneden ayrışma sürecinde önemli bir aşamaya karşılık gelir. Nesne her ne kadar “ben olmayanı” ve dışarıya ait bir şeyi temsil etse de, çocuk nesnenin kendiliğin bir parçası olduğuna dair bir yanılsama içindedir. Bu anlamda ilginç bir paradoks ortaya çıkar. Nesne içerde mi, dışarıda mıdır, yoksa hem içerde, hem dışarıda mıdır, ya da her ikisinin sınırında mıdır? Winnicott geçiş nesnesini ilk sahip olunulan şeklinde tanımlar. Ama burada asıl kayda değer olan çocuğun bizzat spontan olarak ve kendi girişimiyle nesneyi keşfetmesi, yaratmasıdır. Böylelikle anneden ayrışma sürecinde yaşadığı depresif kaygıya karşı, keşfettiği bu nesne aracılığıyla kendisini sakinleştirebilir, yatıştırabilir. Her ne kadar geçiş nesnesini olanaklı kılan birincil nesnenin niteliklerinin içselleştirilmesiyse de, burada anlamlı olan çocuğun kendi öznelliğini devreye koyan dışarıya, nesneye ait deneyimidir. Çocuğun keşfettiği geçiş nesnesi, daha ileriki evrelerde oyun nesneleri ve kültür nesnelerine dönüşürken, yüceltmenin de başından beri yer alan bir süreç olduğunu ortaya koymuş olur. 

Freud Leonardo de Vinci’nin bir Çocukluk Anısı adlı metninde öznenin araştırma kapasitesini, “hemen başından beri” yer alan bilme arzusuna, dolayısıyla yüceltme eğilimine bağlar.  Benliğin bu kapasitesi küçük çocuğun fallik evrede cinsel dürtülerin etkisiyle merak duymasından ve cinsel kuramları kurgulamasından çok daha önce var olur. Nitekim Melanie Klein yaşamın başlangıcında epistemofilik, yani bilmeye dair dürtülerden söz ederken, Bion da Aşk (Love) ve Nefret’in (Hate) yanı sıra Bilgi’nin (Knowledge) de temel olduğunu ileri sürer.  Winicott da geçiş nesnesini; küçük çocuğun bir nesneyi yaratma, keşfetme, hayal etme ve tasarımlama kapasitesi doğrultusunda tanımlar. Eğer yaşamın başlangıcından itibaren temel bir bilme dürtüsünden, potansiyelinden söz etmek mümkünse, Winnicott bu denkleme çocuğun nesne kullanabilme kapasitesini katar. Yani bilme ve öğrenme dürtüsü kaçınılmaz olarak nesneyi keşfetmekten, yaratmaktan geçer. 

İhtiyaçlarına yeterince iyi uyum sağlandığında, çocuk çevresindeki nesneleri yaratıcı bir şekilde kullanabilir. Bu süreç geçiş nesnesiyle başlayarak etrafındaki nesnelere yayılır, genişler ve böylelikle çocuk dış gerçekliği kurgulayabilir. Unutulmaması gereken; geçiş nesnesi ve görüngülerinin çocuğun gerçekliği henüz tanıyamadığı bir noktadan tam anlamıyla gerçekliği kabul ettiği bir yere doğru götürebilmesidir. Dış dünyanın kendi dışında var olan gerçekliğini tanıma serüveninde, özne açısından “Her nesne “bulunmuş” bir nesnedir”.  Ama “bulunmuş” nesne sayesinde de, özne dış dünyaya ait bir parçayı içe yansıtarak kendine mal etmiştir. Veya başka türlü söylemek gerekirse, iç dünyasıyla dış dünya arasında kalan bir yanılsama alanı, ara alan yaratabilmiştir. Burada ilginç bir paradoks yatar. Çocuk “bulunan” nesneyi ilk kez mi yaratmıştır, yoksa zaten var olanı annenin uyumu sayesinde mi “bulmuştur”? Bu anlamda nesne “bulunan-yaratılan” bir nesnedir. Bunun en güzel örneğine analitik süreçlerde tanık oluruz. Bu anlar analist için şaşırtıcıdır, sarsıcıdır. Analizan uzun yıllar boyunca annenin veya babanın ruhsal yokluğunun iç dünyasındaki travmatik etkilerinden yakınır ve bundan dolayı acı çekerken,  analitik yolculuğun belli bir noktasında ebeveyne dair olumlu ve doyurucu bir anıyı, sahneyi bulur. Analistin zihninde bu sahnenin kökenine dair bir soru belirir. Bu olumlu anı her zaman orada mıydı, yani yaşanılmış mıydı, yoksa süreç içinde analizan travmatik yaşantısını ve kendinde etkili olan yıkıcı eğilimleri dönüştürerek bu anıyı ilk kez mi yaratmıştı?  Annenin bebeğin ihtiyaçlarını algılayamamasından kaynaklanan yoksunluk, onun ruhsal dünyasında içsel nesneyle bağlantılı olarak bir ölüm ve cansızlık haline yol açar. Bu durumda bebeğin bir geçiş nesnesi ve alanını yaratamaması; oyun ve kültürel deneyimi olanaksız kılar. Erken çocukluk dönemlerinde yoksunluk (privation) yaşamış veya başlangıçta güvenilir olarak kabul edilen nesneyi kaybetmiş (deprivation) bir çocuğun her anlamda “oyun” oynayamadığını biliriz. İlerde bir yetişkin olduğunda ne kültürel mirastan yararlanabilecek içsel bir canlılığa sahip olacaktır, ne de özgün ve tekilliğiyle kültür yaşamına katkısı olacaktır. Winnicott bu fikir aracılığıyla, özne ile kültürel yaşam arasındaki etkileşimi ne kadar da güzel ifade etmiştir! Bu bağlamda psikanalitik kuram, geçiş nesnesi ve oyundan türeyen kültürel deneyime olan borcunu tanımalıdır çünkü öznenin “başından beri” süregelen öğrenme ve bilme arzusu, kaçınılmaz olarak kültürel alanda konumlanan nesnelere ilişkindir. 

Elda Abrevaya

 

içindekiler

  • sunuş - Talat Parman
  • önsöz - Elda Abrevaya
  • bebek ve anne arasındaki mekânda öznenin yaratılması: winnicott’un çalışmalarına bir bakış - Raşit Tükel
  • pediatriden psikanalize, insan doğasından psikanalitik keşiflere - Dilek Özer
  • bütünleşme/bütünleşmemişlik/bütünlüğün yitirilmesi - Levent Kayaalp
  • winnicott’un kuramında regresyon - Elda Abrevaya
  • winnicott’un kuramında şiddet ve suçluluk - Zehra Karaburçak Ünsal
  • winnicott’un kuramında ergenlik - Talat Parman
  • bana olan davranışınız sözcüklerden daha fazla önem taşır - Philippe Jaeger / çeviren: Özge Erşen
  • ilkel duygusal gelişim - Donald W. Winnicott / çevirenler: Dilek Özer, Perge Akgün, Suzi Mizrahi
  • winnicott ve lacan arasında: psikanalizin öznesini geri çağırmak - Lewis Allen Kirshner / çevirenler: Nergis Aküzüm, Peykan Gökalp

dosya ötesi

  • arkadaşla ilişkinin özgünlüğü ve ergenlikte aktarımın yapılandırıcı işlevi - François Richard / Çeviren: Levent Mete
  • psikanaliz ve gerçeklik: psikanalizde iç ve dış gerçeklik ve düşlem - Talat Parman
  • yoram hazan’ın anısına; yoram hazan’ın biyografisi - Bessi Meshulam
  • ferenczi’den kohut’a: dillerin karışıklığından kendilik-nesnesine - yoram hazan / çeviren: Ayşe Kurtul

ingilizce özetler 

etkinlikler